5 Ekim 2008

KENDİNİ ARATTI


bi akrabam vardı,
adı İsmail.
beraber radyoculuk da yaptık.
uzun boylu yakışıklı....
arkadaşımdı.

gel zaman git zaman
evlendi ve ayrıldı.
hataları yüzündendi belki.
hatta hataların çoğu ondaydı
kimbilir.
ne kadar düzeltmeye çaba sarfetti ise
olmadı.
......

bana pek oralı olmadığını filan söylüyordu.
fakat ben biliyordum
seviyordu.
ve kurtarmak için herşeyi yapmaya hazırdı.

bir gün ona dedim ki
"ismail sana yapamayacağın birşey söyleyeceğim
eğer o'nu istiyorsan tek çaren bu"
sözümü dinlerdi....

ona dedim ki;
"ölmüşsün gibi yap."

İsmail başka bir şehirde iş bulmuştu.
göz doldurmak için aradığı,
parayı ve kariyeri de...

ve haala "çocuğunu görme" ziyaretlerini
abartıp duruyordu.

git ve gelme kardeşim benim.
arama...
sorma...
.....

ölmüş gibi yapamamıştı neticede
ama daha ötesini yaptı.

birgün up uzun cansız bedeni geldi
evlerinin önüne.
bahar aylarıydı.
bir iş seyahati
ve trafik kazası...

sicim gibi bir yağmurun altında
arbasını sonsuzluğa sürmüştü.
ayrıldığı eşini teselli etmek mümkün olmadı.
"hakkımı helal ediyorum" diye
haykırıyordu cenaze başında.

oysa kaç kez kavgalarında
"hakkımı helal etmiyorum" sözlerine tanık olmuştum.
hak ne kadar ucuzlamıştı birden!
toptan helal ediliveriyordu....

"ölmek mi lazım?" diye düşündüm.
....
sanırım öyleydi.
ölmek lazımdı ve bu tek çareydi.
İsmail sözümü tutmuştu.

geçtiğimiz kurban bayramı arefesinde
görüşmüştük en son.
ondan bu yana bir telefonumuz bile yok.

pek çok arardı, pek az arardım.
bize bişey olsa en evvel o yetişirdi.
amerikada olsa gelirdi.
bu bayram yoktu.

pek karşılıksız kaldı ama dünyada,
iyilikleri pek çoktu.

ölümü bize çok şey anlattı.


K®HAN